14 Mart 2017 Salı

Y Tu Mamá También (2001) filmi hakkındaki düşüncelerim


"Yok olurken... dünya da yok olurken, ölüm, tesadüfi olarak bir adım mesafede/ ötede/ beride dururken, bu ölümün peşinden/ önünden, facianın yanı sıra, hep beraber giderken... ortak hiçbir şeyleri olmayanların ortaklığında, ölümü -hayatı- anlamlandıracak bir duygudaşlık -karşılıklılık, tereddüt ve öfke-, kolektif bir hayatın imkânları doğabilir: Negatif ütopyalar, önce boşluğu görenlerin, boşluğu öne koyanların komününde yeşerir." [1]
Sessizliğin Anarşisi, Işık Ergüden

Y Tu Mamá También'i, birkaç ay önce, Zizek'in favori Criterion Collection[2] filmleri listesinde gördüğümde izleme listeme almıştım. İzleyebilmek bu geceye nasipmiş. Filmdeki, klasik, abazan ergen hezeyanlarını bir kenara bırakırsak eğer; bence asıl olarak, bir kadının trajedisini, yan hikayelerle harmanlayarak anlatıyor, bu film.


Luisa'ın, mütevazi ve usturuplu duruşunun, film ilerledikçe, adım adım köreldiğine şahit oluruz. Luisa'ın, kocasıyla pek bir ortak yönü olduğu söylenemez. Fakat yine de, ona olan sevgi ve saygısından dolayı, eşinin, geveze "entelektüel" toplantılarına bile, her seferinde, büyük bir alçakgönüllük örneği sergileyerek, iştirak ediyordur. Aynı zamanda, aldatıldığını gizliden gizliye bilmesine karşın, yine de eşine sadık bir kadındır. Fakat kanser hastalığına yakalanması ve bunun hemen ardından, kocasından gelen pişkince aldatma itirafı, bardağı taşıran son damla olur. Bu iki talihsiz olaydan sonra, Luisa'ın, uçarı ve deli yanının, yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladığını görürüz. Ve bir davet esnasında, ergenlerden gelen yol macerası teklifine, koşa koşa, belki de kendinden -çevresinden- kaçabilme fırsatı bulduğu için gider.


Basit bir sahil gezisi olarak başlayan bu yol macerası, Luisa'ın, dünya'da bir iz bırakabilmek için belki de son şansıdır. O, hayatı boyunca, gerek fedakarlıkları bazen de kendi aptallığı yüzünden, hep başkalarının yönlendirmeleriyle yaşamıştır. Mesleğini bile kendi seç(e)memiştir. Fakat bu seferde, ölüm nihayet kapıdadır. Bu yaşanmamışlık duygusunu, kendi ölümüne doğru, sürekli yüreğinde hissederken, Tenoch ve Julio'la vedalaştığı sırada onlara şöyle der:
"Hayat deniz köpüğü gibidir. Bırakın kendinizi hayatın akışına."


Yanılgılarının, yaşamı boyunca yaşadığı aldanmaların, ve insanlara verdiği tavizlerin acısını da, yine bu iki genç erkek üzerinden çıkarır. Bence iyi de yapar: onlara tadı buruk da olsa güzel bir ders vermeyi, hafızalarında kendine özgü bir yer edinebilmeyi başarmıştır. Hayatının son günlerinde ise gönlünce yaşayabilmiş ve zihinlerde imgeleşmiştir.

"Luisa ölümden sonra yaşama inanırdı.
Öldükten sonra diğer insanların
hafızalarında ne kadar kalacağını merak ederdi."

Mehmet Gündoğdu
mehmetgundogdu@outlook.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder